Hepimizin bildiği üzere Çin Halk Cumhuriyeti’nde ortaya çıkan ve çeşitli ülkelerde degörülen Koronavirüs (Covid-19) hastalığı tüm dünya için halk sağlığı tehdidi oluşturmaktadır.Bilindiği üzere Dünya Sağlık Örgütü, Aralık ayından bu yana dünyayı tehdit eden koronavirüssalgınını “pandemi” kategorisine aldı.
Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Pandemik İnfluenza Ulusal Hazırlık PlanıKitapçığı’na göre pandemi, “Dünyada birden fazla ülkede veya kıtada, çok geniş bir alandayayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel isim” olarak adlandırılmaktadır.Salgın ise Türk Dil Kurumu’nda “Bir hastalığın veya başka bir durumun yaygınlaşması vebirçok kimseye birden bulaşması, epidemi” şeklinde tanımlanmaktadır.
Bu noktada Koronavirüs (Covid-19)’un salgın hastalık olarak kabul edilip edilmeyeceği,salgın hastalık kabul edilirse salgın hastalığın mücbir sebep olarak değerlendirilmesininmümkün olup olmadığına bakılmalıdır.
Her ne kadar 11.03.2020 tarihinde Sağlık Bakanlığı tarafından “Bir ya da birkaç vakanınsalgın olarak nitelendirilmemesi gerekir” şeklinde yapılan açıklama sonucu Türkiye’deKoronavirüs tespit edilmesinin salgın hastalık olarak nitelendirilmediği sonucu çıksa da şuaşamada gelinen noktada yukarıdaki tanımlamalar da dikkate alındığında Koronavirüs’ün tümdünyadaki etkisi de göz önünde bulundurulduğunda bu hastalığın salgın hastalık olarakdeğerlendirilmesi kanaatindeyiz.
Koronavirüsün salgın hastalık olarak değerlendirilmesi yapıldıktan sonra salgın hastalığınmücbir sebep olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine bakılması gerekir.
Mücbir sebep Türk Borçlar Kanunu’nda tanımlanmadığından doktrin ve Yargıtay Kararlarıışığında tanımlama yapmak durumundayız. Buna göre mücbir sebep; sorumlu veya borçlununfaaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcunihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkünolmayan olağanüstü bir olaydır ( Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s.582 ). Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.6.2018 tarihli bir kararında mücbir sebep şu şekildetanımlanmıştır:
“Öncelikle mücbir sebep, zorlayıcı bir olaydır. Bu olay doğal, sosyal veya hukuki bir olayolabileceği gibi insana bağlı beşeri bir olay da olabilir. Bu olay, zarar verenin faaliyet veişletmesi dışında kalan bir olay olmalıdır. Mücbir sebep sebebiyle zarar veren, bir davranışnormunu veya sözleşmeden doğan bir borcu ihlal etmiş olmalıdır. Yine mücbir sebep,davranış normunun ihlali ya da borca aykırılığın sebebi olmalı ve kaçınılmaz bir şekilde buna yol açmış olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı, mücbir sebep yönünden karşı konulmazlık veönlenemezlik kavramını da kapsar. Mücbir sebebin bir diğer unsuru ise öngörülmezliktir.”
Bununla birlikte bazı özel kanunlarda mücbir sebep açıkça belirtilmiştir. Örneğin 4735 sayılıKamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nun 10. Maddesinde mücbir sebepler şu şekildesıralanmıştır:
b) Kanuni grev.
c) Genel salgın hastalık.
d) Kısmi veya genel seferberlik ilanı.
e) Gerektiğinde Kurum tarafından belirlenecek benzeri diğer haller.
Yukarıdaki tüm tanımlamalar dikkate alındığında salgın hastalığın mücbir sebep olarakdeğerlendirilmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Şayet bir mücbir sebep hadisesi meydanagelirse, bu hadiseden etkilenen yükümlülüklerin ifası askıya alınma ihtimalibulunmaktadır. Dolayısıyla tarafların sözleşmelerinde salgın hastalık mücbir sebep olaraktanımlanmış ise bu hususa uymak gerekir.
Peki salgın hastalık sözleşmelerde mücbir sebep olarak tanımlanmamış veya mücbir sebephalleri sözleşmede bulunmuyor ise tarafların yükümlülükleri ne olacaktır?
Kanaatimizce salgın tehdidinin boyutu doğrultusunda ifa imkansızlığından söz edilmesidurumunda borçlu taraf yine borcundan sorumlu olmayabilecektir. Türk Borçlar Kanunu’nun.136. Maddesinde ifa imkansızlığı tanımlanmıştır. Buna göre “Borcun ifası borçlunun sorumlututulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.” Yine ilgili Kanun’un 138.Maddesine göre de “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi debeklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar vesözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlükkurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifaetmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmişolursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkünolmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu,kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.”
Yukarıdaki ilgili maddeler uyarınca taraflarca öngörülemeyen olağanüstü bir durumunborçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması ve bu durumun kendisindenifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhinedeğiştirmesi halinde, bundan olumsuz etkilenen tarafın hakimden sözleşmenin değişenşartlara uyarlanmasını talep etme; bunun mümkün olmaması halinde ise, sözleşmeyisona erdirme hakkı bulunmaktadır.
Tüm bunlarla birlikte salgın hallerinde borçların ertelenmesi, başlatılan icra takiplerinindurdurulması mümkün olabilmektedir. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun İcra TakiplerininDurdurulması Halleri başlıklı 330. maddesine göre “Salgın hastalık, umumi bir musibet veya “Cumhurbaşkanı” karariyle memleketin bir kısmında veya bazı iktisadi zümreler lehinemuayyen bir müddet için icra takipleri durdurulabilir.” Yapılan araştırmalarımızda bumaddenin henüz Türkiye’de bu zamana kadar uygulama alanı bulduğunu görmüş değiliz. Busebeple bu maddeye ilişkin doktrin görüşlerinin kısıtlı olduğunu herhangi bir mahkemekararının da yapılan araştırmalar sonucunda bulunmadığını belirtmek isteriz.

Soysal Avukatlık Bürosu; 2015 yılında İstanbul’da Avukat Süleyman Mert Soysal tarafından kurulmuştur. Avukat Süleyman Mert Soysal İstanbul’dauluslararası alanda faaliyet gösteren saygın hukuk bürolarında 2006 yılından itibaren özellikle fikri mülkiyet, bilişim, ticaret ve şirketler, sağlık, medya ve reklam hukuku alanlarında çalışmış, bu uzmanlık alanlarındanyola çıkarak 2015 yılından itibaren de Soysal Avukatlık Bürosu’nu kurmuştur.
Soysal Avukatlık Bürosu, müvekkillerinin ihtiyaçlarını kendi ihtiyacı gibi görüp; taleplerini daima ön planda tutmayı temel prensip edinmiştir. Çalışmalarımızda; genç, dinamik ve istekli yapımızla müvekkillerimizegerekli en yakın ilgi gösterilirken uluslararası alanda faaliyet gösteren hukuk bürolarında 15 yıla yakın çalışarak elde ettiğimiz deneyim ve kurumsal yapı anlayışı da yansıtılmaktadır. Bu çerçevede Büromuz gerek davatakibinde gerekse ticari işletmelerin günlük işlerinden doğabilecek hukuksal sorunlarda müvekkillere en hızlı ve fakat en kapsamlı ve etkili çözümler sunmayı hedeflemektedir. Soysal Avukatlık Bürosu, iş dünyasındakiyenilikleri de çeşitli mesleki üyelikleri ve katıldığı konferanslar aracılığı ile takip ederek yurt içindeki çalışmalarına katkı sağlamaktadır.